29 Ocak 2012 Pazar

MMO'larda mount'lar ve GW2'de ulaşım

Aslında bu konuyu düşünürken aklımda genel olarak doğrudan MMO'lardaki mount'lar ve ulaşım kolaylıklarından bahsetmek yoktu; Guild Wars 2'de kullanacağımız yöntem(ler)den bahsedecektim ve öyle bitirmeyi planlıyordum, fakat mukayese de yapabilmek için diğer oyunlardaki alternatiflerden ve biraz da kendi düşüncelerimden bahsetmeyi uygun gördüm. O yüzden yazı bazı noktalarda maksadını aşabilir, ya da öyleymiş gibi görünebilir, bu bakımdan yorumlarınıza açığım ve fikirlerinizi bekliyorum. Dahası aslında sırf bu yüzden yazıyı iki ana bölüme ayırarak yazdım, birbiriyle ilişkilendirilebilecek bu iki farklı şeyin arasında bağlantı kurabilmek ve iki ayrı yazı da yazmak istemediğim için.

Şahsi düşüncem, herhangi bir MMO'da ulaşımın varlığının, yani gezebilmenin ve bir yerden bir yere gitmenin kolay olmasının elbette ki o oyunun artıları arasında değerlendirilebileceği yönünde. Bunu günümüzdeki bütün oyunlarda görüyoruz ve bu özellik artık standartlaştı. Ve siz de takdir edersiniz ki standartlaşan bir şeyde farklılığa gitmek, dolayısıyla onu biraz da alışılmışın dışına taşımak hem cesaret, hem de güven gerektirir. Bu olayın en göz önünde olan kısmı World of Warcraft'daki uçan ve uçmayan mount'lar. Bildiğiniz gibi World of Warcraft'a Cataclysm ile birlikte uçan mount serbestliği getirildi ve artık Azeroth dünyası üzerinde uçulamayan yer yok (birkaç istisna hariç). Pek çok insanın düşündüğünün aksine ben, her yerde uçabilmenin (veya başlı başına uçulabiliyor olmanın) World of Warcraft'ın ömrünü kısalttığını düşünüyorum. Çünkü MMO oyun türü, kavram olarak, bence, macera hissinin yoğun yaşandığı, ya da yaşanılması gerektiği türlerin başında gelir. Bir yerden bir yere giderken üzerinden uçmak oraları adam gibi geziyormuşsun gibi hissettirmiyor, bu kesin. Atmosferi yaşayamıyorsun, o bölgede yaşananlar sana hiçbir şey ifade etmiyor (kaldı ki benim gibi lore'a önem veren insanlar bunu sorun ediyorlardır), ve dahası, ki bu en geniş açıdan baktığımızda tüm oyuncular için oyunun çabuk tükenmesi anlamına geliyor. Çünkü bir yere çok çok daha hızlı gidiyorsun, hemen işini görüp çıkıyorsun.

Başlı başına World of Warcraft'dan örnek veriyor olmam ne benim hater'lığımla ilgili, ne de başka bir şeyle. Ben daha bir ay öncesine kadar bildiğiniz WoW nerd'iydim, ama sonradan çoğu oyuncuya dank ettiği gibi benim kafaya da dank etti ve tadında bırakmak gerektiğini fark edip geri dönmemek üzere WoW'u rafa kaldırdım, şu sıralar da Guild Wars 2 çıkıp hayatımı zindana(!) çevirene kadar Rift'te zamanımı geçiriyorum. Madem Rift dedim, onu da bu açıdan WoW ile kıyaslayım. Bilmeyenler için söyleyim, Rift'te uçan mount yok; gitmek istediğiniz yere ya tabanvay, ya da yerde koşan mount'lar ile gidiyorsunuz. Rift'de geçirdiğim süre boyunca, mount'lar ile ulaşımımı sağladıkça bir şeyleri keşfettiğim hissini tekrar yakaladım. Çünkü gerçekten de oraya gidene kadar bir uğraş sergiliyorum, ve bu bana daha doyurucu geliyor. Rift'in haritasında arasında bir haliç olan iki bölgenin birinden diğerine köprü veya doğrudan karasal yol olmadığı için ikinci bir explorable area'yı katetmeniz gerekebiliyor. Veya dağın tepesindeki bir kuleye gitmeniz gerekiyorsa önce oraya giden patikayı bulmanız lazım. İşte bu ve bunun gibi diğer özellikler oyunun lasting appeal'ini hakikaten de etkiliyor. Diyebilirsiniz ki Burning Crusade ve Wrath of the Lich King zamanında da uçan mount'lar vardı. Vardı, doğru, ama benim verdiğim örnek sadece uçan mount'ların varlığını kapsıyor. Şahsi fikrim uçan mount'lar bir MMO'daki macera hissini azaltması bakımından eksi olarak görülebileceği yönünde. Onun yanı sıra bir oyunu kaliteli yapan çok farklı kıstaslar vardır; bu yüzden BC ve WotLK bu "diğer" özellikleri daha orijinal ve kaliteli kotarmıştır. Genel olarak "mount" üzerinden konuşacak olursak Age of Conan'ı saymazsak olmaz; benim şahsen summon ederken bile görmekten çok zevk aldığım bir progress'dir AoC'deki mounting, kaldı ki animasyonlar da ayrı bir şahanedir.

----

FAKE

Neyse :) Tahmin ediyorum ki bu yazım diğer oyunlardan en çok söz ettiğim yazım olacak, o yüzden sizlerden de ayrıca özür diliyorum, ama demek istediğimi anlatabilmişimdir umarım. Guild Wars 2'ye bakacak olursak, burada göstermelik bile olsa bir mount'umuz yok. Gitmek istediğimiz yere öncelikle yürüyerek gitmemiz lazım, sonradan açtırdığımız bölgelere de harita üzerinden tıklayarak anında gitme özelliğine sahibiz. Bu ne demek oluyor? Birincisi tüm Tyria'ya ayak basacağız, bir yere gitmek için onu herhangi bir şekilde hızlandırmanın yolu yok. İkincisi ise gittiğiniz yerleri açtırmış olduğunuz kısım, oralara da haritanın neresinde olursanız olun çift tıklayarak ışınlanıyorsunuz. İlk oyunda da bu şekildeydi, ikinci oyunda da aynen böyle. Muhtemelen büyük şehirlere oyuncuların spawn olabilmesi için birden fazla waypoint yerleştireceklerdir, ama ilk oyunun aksine Guild Wars 2'nin non-instanced yapısında bunların nasıl duracağını pek kestiremiyorum; gerçi neticede pek bir sorun yaratmayacaktır, zira oyunda düşmanı olacağımız, spawn olduğumuz yerde bizi gank'leyecek Alliance vs Horde tarzında bir ayrım yok.

Oyunda sadece yürünebiliyor olması beraberinde pek çok farklı düşünce yapısını da getiriyor; örneğin karakter animasyonları. Mantık olarak normal karakterlerinizin haricinde bir de mount'a sahipseniz, yapımcı firma hem karakterin animasyonlarını, hem de mount'un animasyonlarını işlemek zorunda kalır. Guild Wars 2'de doğrudan her türlü etkileşimimizi karakterlerimiz üzerinden yapacağımız için karakterlerimizin bu bağlamda çok büyük bir animasyon zenginliğine sahip olacağı bariz. Görsel bakımdan bunu bir artı olarak sayabiliriz, peki benim şu yukarıda bahsettiğim macera arama, macerayı hissetme zımbırtısına ne diyelim? İşte ben gerçek manada buranın bir cümbüşe döneceğini düşünüyorum. Bir defa ben kesinlikle karakterimle bunu yaşayacağımdan eminim. Guild Wars 2'deki orijinal guild sistemi de tam benim için hazırlanmış; RP olayı gerçekten sağlam olacak. Kesinlikle Charr-only bir guilde üye olacağım ve Dragon'ların kökünü kazıyıp Human'lara tekrar saldırmak üzerine RP yapacağım ve çok da eğleneceğim.

Achievement konusunda da artıları olacaktır ve oyuncuların istediği zorluk burada kendini belli edecektir. İlk Guild Wars'da exploring achievement'leri zor achievement'ler arasında değerlendirilebilir. Nedeni de Guild Wars'ın bu konuda affının olmaması, zira kabaca bir bölgenin tamamını explore edebilmeniz için o bölgenin sınırlarını oluşturan bütün "duvarlara" sürtünmeniz gerekir, ki harita üzerinde en ufak bir açıklık kalmasın. Guild Wars'daki kendi karakterimde Tyria haritasının exploration'u %99,1'de sabittir. Uğraşsam yapılmayacak şey değil tabii ki ama, işte, zor yani.

Son söylemek istediğim şeyler ise gerçekten bir mount'a ihtiyacımız olup olmadığıyla ilgili. Guild Wars 2'de yer alacak sistemde mount'a ihtiyaç yok, o kesin, ve beni zerre kadar düşündürmeyecek bir şey bu. Yani, yürümek fena değildir ya. Tyria haritasının büyüklüğü ne kadardır ki? Yani metrekare cinsinden falan. ... ... (googling) ... ... Herhangi bir şey bulamadım :) Ama Tyria haritası, özellikle ikinci oyunda ilk oyundakinden çok daha büyük olacak ve her yere yürüyerek gidecek olmak farklı bir his uyandıracak. Aslında Guild Wars oyuncusunu sıkan bir fikir değil yürümek, Guild Wars'da her yere yürüyerek gittik, hiç de hatırlamam bir mount'um olsaydı dediğimi. O yüzden diğer oyunlardan Guild Wars'a gelecek oyuncuların gönlü ferah olsun, sizi seviyoruz <3

23 Ocak 2012 Pazartesi

Dragon Yılı'na hoşgeldiniz

Eh, başlık biraz sıradan gibi oldu ama söylemek istediği şeyi söylüyor en azından. Guild Wars bildiğiniz gibi yoğunluklu olarak uzakdoğu ve Çin pazarını da hedefleyen bir oyun ve dahası Guild Wars Factions doğrudan doğruya uzakdoğu atmosferini yaşatıyor, oraların adet ve göreneklerine göre bir dünya ortaya koyuyor. Hatta oyun içinde buna göre, Çin takvimine göre yılbaşı olan tarihlerde sadece Factions kıtası olan Cantha'yı kapsayan event'ler de yapılmakta. Çin takvimine göre yılbaşı Şubat ayında ve adetlerine göre de her yıl bir hayvanla özdeşleştirilmiş durumda. Bu yıl ise Dragon! E iyii... iyii...

Dragon yılının başlayacak olmasını fırsat bilen ArenaNET'in başkanı Mike O'Brien da bir tebrik mesajı yayınlamış ve bununla birlikte güzel haberler de vermekten çekinmemiş (ne güzel). Söylediğine göre oyunun ilk closed beta aşaması tamamlanmış ve şubat ayı içerisinde sadece basından kulanıcıların davet edileceği bir beta aşaması daha gerçekleştirilecekmiş (yani IGN tarzı büyük siteler, dergiler falan), dahası beta aşaması mart ve nisan aylarında daha da genişletilerek oyuncuların da oynayabileceği bir noktaya getirilecekmiş. Bunları duymak güzel. Böyle bakarsak oyunun en geç bir ay içinde falan neredeyse tamamen bitti denebilecek noktaya geleceğini tahmin edebiliriz. Ondan sonrası da ufak ince ayarlar, sınıf dengeleri gibi doğrudan mekanik konuların dışındaki noktaların düzenlenmesi şeklinde olur.

Hoş olan bir diğer nokta da, aslında bu biraz tesadüfi olmuş, Çin yılının bu yıl Dragon yılı olması :) Epey de manidar olmuş yani. Press betası ile oyunla ilgili daha geniş bilgiler de elde edeceğimiz aşikardır.

20 Ocak 2012 Cuma

Guild Wars Lonca Savaşları anlamına gelir

"....(?) Hadi ya?" dediğinizi duyar gibiyim. Evet, pek tabii ki Guild Wars'ın Türkçe karşılığı bu, ama onun haricinde ifade ettiği şeyler de var. Yani oyunun ismi olan Guild Wars, oyunda kurulan guild'lerin birbirleriyle savaştıkları PvP modu GvG'den (guild vs guild) daha farklı anlamlara sahip. Kabul, bir bakıma oradan da geliyor tabii ki de, işte, oyunun üzerine kurulduğu yapı ve oyundaki hikayenin esas temeli hikayede yer alan krallıkların birbirleriyle savaşlarını içeriyor. Bu yazıda hem Guild Wars'ın bu bakımdan ne anlama geldiğini, hem de orijinal Guild Wars'daki konulardan biraz bahsedeyim dedim. Demek istediğim, oyunun dümdüz PvP'den ibaret olmadığını, Guild Wars'ın bir hikayesinin, tarihinin, şusunun busunun var olduğu söylemek (heeey hey). Yalnız ilerlemeden önce de belirteyim, bazı noktalarda ilk oyunun hikayesine yönelik ağır spoiler vermek durumunda kaldım, mazur görün ^_^

Loncalarda savaş var diyorlar!

Guild Wars pek çoğunuzun da bildiği üzere Tyria adındaki dünyada yaşanıyor ve burası aslında üç büyük kıtadan oluşuyor: Tyria, Cantha ve Elona. Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için söyleyim, Guild Wars'da hem oyun dünyasının ismi, hem de ilk oyundaki olayların yaşandığı kıtanın adı Tyria. Yani Tyria iki farklı şeyi ifade ediyor. Guild Wars 2'de yaşanacak olayların tamamı Tyria kıtasında gerçekleşeceği için ben daha ziyade Tyria kıtasından bahsedeceğim, fakat bununla birlikte diğer oyunlara gönderme yaparken Elona ve Cantha'dan da bahsetmezlik etmeyeceğim; zira Nightfall'da anlatılan olaylar Elona'da, Factions'da anlatılan olaylar da Cantha'da gerçekleşiyor ve bu üç kıta birbiriyle bağlantılı, her ne kadar Cantha'ya sadece deniz yoluyla ulaşılabiliyor olsa da.



Herneyse. Yazının başında da bahsettiğim gibi Guild Wars aslında oyunun hikayesinde yer alan krallıkların birbirleriyle olan savaşları ve onun da geçmişindeki birtakım olaylar üzerine kurulu. Bu krallıklar Orr, Ascalon ve Kryta'dır. Guild Wars'ın hikayesinde üç büyük lonca savaşından söz edilir, ama en bilineni Charr'ların Ascalon'a yaptığı The Searing saldırısı ile kısmen sonlanmıştır, dahası oyuncu olarak orijinal Guild Wars'a da bu zaman diliminde başlarız. Oyunda yer alan bu üç krallıktan bilhassa Ascalon ve Orr, Kryta'ya kıyasla Charr ordularıyla daha büyük bir mücadele içindedir ve aslında biraz da bu sebepledir ki Kryta krallığı Tyria üzerindeki en gelişmiş uygarlık olarak ön plana çıkar. Kryta krallığının başkenti olan Lion's Arch, denize kıyısı olması sayesinde Cantha ile de sürekli ticaret yapabilmektedir. Oyundaki mekanlarda Kryta'nın Orr ve Ascalon krallıklarından bu yönden farkını görmek oldukça kolaydır. Ascalon krallığı daha çok tarımla uğraşırken Orr krallığı da Tyria üzerinde kutsal sayılan bir mekandır.

Hem Orr'a hem de Ascalon'a yapılan Charr istilaları aslında savaşan bu üç uygarlığı birbirine yakınlaştırmıştır. Hoş, Orr Krallığı Charr'ın Ascalon'a yaptığı saldırıdan bir süre önce yine bir Charr istilası sırasında komple parçalanarak suyun dibini  boylamıştır. Ne var ki ilk hikayede ilerledikçe Orr'da yaşanan bu felaketin aslında Orr'u Charr'dan kurtarmak adına, sonradan Undead Lich olduğunu öğreneceğimiz Orr kralının sağ kolu Vizier Khilbron tarafından gerçekleştirildiğini görürüz. Ve hatta oyuncu olarak Ascalon Krallığı'nda başladığımız hikayemize Kryta boyunca ilerlerken pek çok noktada kendisini insanlığı Charr zulmünden kurtaracak adam olarak tanıtan bu Vizier Khilbron'a yardım da ederiz. Fakat oyunun sonunda Vizier Khilbron'un asıl amacının Door of Komalie'yi Scepter of Orr yardımıyla açarak su ve sırlar tanrısı Abaddon'un askerlerini Tyria'ya salmak olduğunu öğreniriz.

Bunun bir de öncesi var

Bu anlattıklarıma ilk oyunun genel setting'i diyebiliriz, fakat bunun da öncesinde Tyria'da Giganticus Lupicus olarak bilinen "yaratıkların" son görünüşlerini, Forgotten One olarak tabir edilen yaratıkların Tyria Tanrıları tarafından Tyria'ya indirilişleri ve Kan Taşları'nın yaratılışı gibi pek çok konu vardır. Ne var ki Guild Wars 2'de asıl savaşacağımız yaratıklar olan ejderhalardan doğrudan pek bahsedilmez; Giganticus Lupicus'un bu ejderhalar olabileceğine dair fikir yürütmek olasıdır, zira bu Giganticus Lupicus'un aslında "ne" olduğu oyunda veya diğer başka bir kaynakta yer almamaktadır.

Tyria'nın geçmişinde yer alan bu olayların en başlıcasını Kan Taşları'nın yaratılışı oluşturur denebilir. Bu olaya en geniş şekliyle bakacak olursak karşımıza Tyria kıtası halkının kullandığı takvim çıkar. Bu takvimde milat olarak kabul edilen noktayı Tyria Tanrıları'nın Tyria üzerinden gidişleri oluşturur ve bu Exodus olarak adlandırılır; buna göre de Tyria tarihinden bahseden her kaynakta yıl yazılırken BE (Before Exodus - Exodus'dan önce) veya AE (After Exodus - Exodus'dan sonra) yazılır.

Exodus'a sebebiyet veren durumun başında da, tıpkı Tyria tarihindeki hemen hemen her büyük kötülüğün arkasındaki isim olan Abaddon bulunur. Tyria Tanrıları insanlığa ve diğer insansı canlılara büyü kullanımını sağladıklarında bunu kontrollü olarak geliştirmişlerdi. Fakat daha sonradan Abaddon bu kontrolü ortadan kaldırdığında insanlar ve diğer canlılar arasında bu katliama kadar dönüştü ve ortalıkta resmen kan gövdeyi götürür oldu. İnsanların ilk kralı olan Kral Doric de bunun bir son bulması gerektiğini düşünerek tanrıların mekanı olan Orr topraklarındaki Arah'a giderek tanrılara bu konuda yalvardı (Kral Doric zamanında tek bir insan uygarlığı ve tek bir krallık vardı; yani insanlar Kryta, Ascalon, Orr diye ayrılmamışlardı). Tanrılar da Doric'in bu çağrısına kulak vererek dünya üzerindeki büyüyü tekrar düzenli ve sınırlı hale sokup 5 Kantaşı'nın içine hapsettiler ve Doric'in kanıyla da mühürleyip Ring of Fire adalarındaki volkana atarak volkanın patlamasına neden oldular. Volkanın patlamasıyla Kantaşları tüm Tyria'ya yayıldı. Oyun içinde bu taşların üçünün bulunduğu yerler halihazırda gidilip görülebilir durumdadır; bunların ilki Ring of Fire adalarında bulunur ve Vizier Khilbron tarafından Door of Komalie'nin açılması için kullanılmıştır, diğeri Maguuma Ormanı'ndadır ve White Mantle bu Kantaşı'nın üzerinde Door of Komalie'yi kapalı muhafaza eden bataryaları aktif tutmak için seçilmiş insanları kurban eder, sonuncusu da Shiverpeak Dungeon'larının birindedir ve yaşlı dragon'lardan Glint eski Shining Blade lideri Evennia'nın burada kurban edilmek istendiğinden söz eder. Kalan iki Kantaşı'nın yeri ise şu an bilinmemektedir. Kantaşları'nın Tyria'ya dağılmasından sonra pek çok insan bunların yerini ve gizemini bulmak üzere tarih boyunca araştırmalar yapmıştır, fakat başarıya ulaştığı bilinen tek kişi Gadd adındaki Asura ve beraberindeki Livia adındaki necromancer'dır. Livia daha sonra The Great Destroyer'in yok oluşu ve Eye of the North ek paketinin son bulmasıyla birlikte Vizier Khilbron'un Orr'u parçalarken kullandığı Scepter of Orr'u bir şekilde ele geçirmiş, ardından da kendisinden haber alınamamıştır. Gadd ise The Great Destroyer'in askerlerine karşı savaşılan bir görev sırasında ölmüştür.

Kantaşları'na büyünün hapsedilişi ile birlikte Abaddon diğer tanrılar tarafından dışlanmıştır ve kendisi de Realm of Torment'e çekilerek Tyria üzerine kaosu getireceği günü beklemeye koyulmuştur (ta ki Nightfall sırasında yenilişine kadar). Günümüz Elona'sında ise Abaddon'a hala inanılmaktadır, fakat Tyria Tanrıları 5 tanedir. Kral Doric'in kanının Tyria Tanrıları tarafından Kantaşları'nı mühürlemek için kullanışından sonra kendisinden de haber alınamamıştır ve öldü diye kabul edilir.

Whoaa, that was a long story bro...


Heh, şimdi bu üstte yazdıklarımı tekrar okudum da bunların %90'ını bayaa iyi bildiğimi görünce gerçekten kendimden korktum; derslerime böyle çalışsaydım şimdiye çoktan okul bitmişti :) Neyse. Tyria'nın tarihini oluşturan olaylar aslında bununla bitmiyor, daha bahsetmek istediğim ama yazının uzadıkça uzamasını istemediğim için bahsetmeyeceğim çok daha fazla şeyler var, en iyisi bunları sonraki yazılara saklamak. Umarım hoşunuza gitmiştir, zira oyunun içeriğini fazla iyi bilmeyenler için karmaşık gelmiş olabilir, veya belki hiçbir şey ifade etmemiş de olabilir. O yüzden yorumlarınızı da almayı çok isterim ^_^ Aslında blog'un şu anki durumu itibariyle bu videoyu paylaşmak biraz erken olabilir, ama Guild Wars bittikten sonra nelerin yaşandığını, olayların Guild Wars 2'ye nasıl bağlanacağını göstermek açısından oyunda yer alan şu videoyu izleyebilirsiniz... Görüşmek üzere...

13 Ocak 2012 Cuma

Aylar sonra gelen ilk entry (slacker -.-)

Blog'u oluştururken girdiğim ilk yazımdaki ilk cümlelerime bakacak olursanız buranın aslında epey renkli ve sürekli güncellenen bir yer olacağını düşünebilirsiniz. Well... aslında ben de öyle düşünmüştüm, fakat yaz tatili ve ardından okula yoğunlaşmış olmam (cool story bro) burayı epey savsaklamama neden oldu, başta bu yüzden özür dilemeliyim... ...Nasıl?.. Yarın final mi var?.. Y U NO SLEEP!!?

Herneyse. Aylar sonra buraya gelip de geçen süre boyunca oyunla ilgili nelerin duyurulduğundan uzun uzadıya bahsedecek değilim, zira forumda oluşturduğumuz komünite, özellikle mesmer'in açıklanmasından sonra adeta tavan yaptı ve forumdaki paylaşımlar ile insanların oyuna olan ilgisi hala çok sıcak. HALA çok sıcak diyorum, çünkü oyunla ilgili istediğimiz bilgileri ne yazık ki edinemiyoruz. Peki nedir bizim asıl bilmek istediğimiz şeyler; elbette ki oyunun çıkış tarihi, veya en azından ne zaman closed beta'ya geçiş yapılacağı. Neticede her geçen gün, oyunun çıkışı için tahmin ettiğimiz en geç tarih olan 30 Haziran 23:59:59'a biraz daha yaklaştırıyor bizi. Ama iyi gelişmeler de olmuyor değil. Bildiğiniz gibi (ya da "söylenen" o yönde diyelim) oyun şu an family&friends betasında. Muadili sayılabilecek diğer oyunların aynı aşamaya geçiş tarihlerinden maksimum 7 ay sonra piyasaya çıktıklarını göz önüne alırsak, oyunun 2012'nin ilk yarısında çıkabilecek olmasının çok da zor bir ihtimal olmadığını belirtmek gerekir (bleh).

CAN YOU RUN IT?... OMG!

Bugün aslında oyunun isteyebileceği sistem gereksinimlerinden birazcık bahsetmek istiyorum, her ne kadar oyunla ilgili bu yönde ufacık bir bilgi kırıntısına dahi sahip olmasak da; malum, şu sıralar yeni çıkan bazı MMO'larda bu yönde bariz sıkıntılar var. Guild Wars 2 ilk duyurulduğu tarihlerde oyuncuların aklına gelebilecek her türlü soruya yapımcıların verdiği bir yanıt vardı ve bunların başında da oyunun isteyebileceği minimum sistem gereksinimi yer alıyordu. Çok iyi hatırlıyorum, yapımcılar bu konuda insanın içini ferahlatan çok güzel şeyler söylemişlerdi. Söylenen şey, Guild Wars 2'nin, tıpkı ilk oyunun olduğu gibi, döneminin low-spec sayılabilecek sistemleriyle mükemmel uyumlu çalışacağı yönündeydi. Yani şöyle örneklendireyim, Guild Wars'ı aldığım zaman (oyun piyasaya çıktıktan 5 ay sonra falandı) kullandığım bilgisayar AMD Athlon 2600 işlemciye sahipti (Eylül 2003'de piyasaya çıkmış, şimdi wiki'den baktım) ve 64MB Radeon9600 ekran kartım vardı (wow, memories :)). Hatırlayamayan veya mukayese edemeyen arkadaşlar için özet geçeyim, hakikaten de çok düşük seviyede bir sistem yani. Bununla birlikte Guild Wars'ın 2005 senesinde piyasaya çıktığını da göz önünde bulundurduğunuzda, Guild Wars 2'yi, en azından oynayabilmek için nasıl bir sistemin yetebileceğini tahmin edebilirsiniz. Ve bu arada lütfen bilgisayarımı da hakir görmeyin, 30fps ile oynardım ben Guild Wars'ı ve GvG'lerde de deli gibi interrupt'lar yapardım (-hıh).

Guild Wars'ı zamanında oynayamayan arkadaşlarımın bu söylediklerimin gerçekten ne anlama geldiğini anlamalarına imkan yok. Çünkü gerçekten oyunun sahip olduğu optimizasyon zannetmiyorum ki diğer başka bir oyunda da vardır, veya olacaktır. Bir defasında tatildeyken kuzenimin Celeron işlemcili bilgisayarına yüklemek zorunda kalmıştım oyunu GvG yapabilmek için, ve performansı da fena değildi (bendeki de ne azimmiş bu arada). Bu yazdıklarımı oyundan alınan videolardaki grafikleri ve aksiyonun WvWvW'lerde ne kadar artabileceğini göz önünde bulundurarak söylüyorum. Neticede belki de oyuna başlamak isteyen, ama videoları izleyip "benim sistemim bunu kaldırmaz" diye vazgeçen oyuncular vardır. Fear not, brotha! 

Aslında buna şu açıdan da bakabiliriz: Diyelim ki Guild Wars'ı hiç oynamadınız, neye benzediğini bilmiyorsunuz, video falan da izlemediniz ama sağda solda insanlar sürekli olarak Guild Wars 2'den ve ne kadar devrimsel özelliklere sahip olacağından söz ediyor. Bu beklentiyi en nihayetinde yapımcılar ve ilk oyunu oynayan insanlar oluşturuyor, dahası gün geçtikçe de bu kitle genişliyor. Şahsi düşüncem yapımcı ArenaNET de bu beklentinin sözde kalmasını istemiyordur, neticede oyununu satacağı insan sayısı ne kadar artarsa o kadar para kazanacak adam, ve oyunu yaparken bariz biçimde her türden oyuncuya ulaşmak istiyordur. Oyuncuya ulaşmanın yolu da bu oyunun oynanacağı sistemlerin randımanlı kullanımından geçiyor. Şu an elimizde Guild Wars gibi bir örnek var ve kıyaslamamızı buna göre yaparsak ArenaNET'in aynı şeyi gerçekleştirecek olmasından şahsen hiç kuşkum yok.

Spike in 3... 2... 1... ...res pls

Güncel bir biçimde blog tutacağıma söz vermeyim, ama bundan sonra dikkat edeceğimden emin olabilirsiniz :) Ama isterseniz content açıklamadığı için ArenaNet'i suçlayabilirsiniz...